23 Aralık 2008 Salı

Unutmamalı

23 Aralık 1930'da asteğmen öğretmeni cehalete, yobazlığa, nefrete kurban verdik. 78 yıl sonra memleket kanımıza susamış softalarla bu denli doluyken inatla unutmamalı, unutturmamalı bir diğer Mustafa'yı! Mustafa Fehmi Kubilay'ı.

Saygıyla

"7 Numara" ve "Sarı Kırmızı" diyince ya Okan Buruk, ya da Uğur Tütüneker gelir hep akla. Spordan salt futbolun anlaşıldığı bir memleketiz, tamam ama Galatasaray'a 25 yıl hizmet eden büyük kaptanın az hatırlanıyor oluşu üzüyor insanı.

Futboldaki Metin Oktay'ın voleybolda can bulmuş halidir Paidar Demir. 1,75 boyuna ve pasör olmasına rağmen vurduğu müthiş smaçlarla, efendiliğiyle sarı kırmızı formanın içine en güzel yakışan ölümsüz kaptanımızdır Paidar Demir.

2 Temmuz 2006'da kaybettik onu. O güne kadar Burhan Felek'in parkelerini ıslatan teri, gözlerimizden yaş olup akıyor hala zaman zaman. Unutmadık. Saygıyla ve özlemle anıyoruz.

11 Aralık 2008 Perşembe

Bedük II - Automatic


Bedük - Automatik [Turkish Pop] - The best video clips are right here

Bedük yine. Yine yaratıcılıkta sınır yok. Seviyorum ben işine kafa yoran adamları. Yürüyedur Bedük.

Lyon'dan Alpaslan Abi'ye


Lyon taraftarından Alpaslan Dikmen'e gönderilen bir selam. Kim diyor Fransızlar Türk düşmanı diye?

16 Kasım 2008 Pazar

Böyleymiş Kara Yazımız

Süper kahramanların içinde en çok Örümcek Adam'ı severdim ben. Hani filmleri yapılmazdan, caf caflı oyuncakları oynanmazdan önce, çizgi roman döneminde. Çünkü, süper kahramanların tamamını düşünürsem, bana en fazla benzeyeni örümcek adamdı. Hata yapan, pişman olan, kendine kızan, hatta aşık olan bir kahramandı çünkü.

Bu yüzden en çok Ahmet Kaya'yı sevdim belki. Grup Yorum Kadar Zagor değildi çünkü, ben baltamı sallarım, dünyanın tankı, tüfeğine karşı demedi. Livaneli gibi, Akbayram gibi, hitap ettiği toplumun normlarında sürekli doğrular içinde hareket eden devrimci Superman de değildi. Yeri gelip kırk ulemadan daha aklı selim sahibi konuşup, yeri geldiğinde Televole'de yirdiren bizler gibi bir adamdı basbayağı.

"Ölümse korktum, savaşsa hep kaçtım" özeleştirisi yeter zaten kendi tutarlılığımda süper kahraman - Ahmet Kaya benzetmelerim için.

Sekiz sene olmuş aramızdan ayrılalı. Ortaokul, lise dönemimin en sarsılmaz figürü Ahmet Kaya, üniversite yıllarımda cismiyle eşlik edemedi bana.

Hiçbir zaman yurtsever mi, vatan haini mi olduğu anlaşılamayacak aslında. Gündemi Hürriyet'ten takip edenler, montaj olduğu yargı kararıyla sabit olan, malum haritanın önünde hatırlayacaklar onu hep. Dünyayı, yaşamı, ülkeyi anlatmaktaki hünerini kendini anlatmakta gösteremeyen bir "ölü" ozanın memleket özlemi içinde göçüp gitmesini anlayamayacaklar elbette. Dünyayı -ekstra tırnak içinde- "yurtsever" çizgide yorumlayanlar ise, onun İzmir'i de Diyarbakır gibi sevdiğini; Denizli konserinde Dersim coşkusu yaşadığını hiç hatırlamayacaklar.

En çok hayıflandığım şey, üzerine çatal bıçak fırlatanların yüzüne şarkılar, yüzüne şiirler çarpacak kadar uzun yaşayamayışı oldu. Bugün kendi rezilliklerinde debelenen çatal bıçakçılara , ideolojisini sahiplenen sahiplenmeyen pek çok insanın sekiz senedir Ahmet Kaya şarkılarını hep bir ağızdan söylemesi cevap olur mu bilemem.

Artık terazi tarihte. Ben son sözlerimi sözlerken sana dair, sen artık hiçbir sözü kaldıramazsın Ahmet Kaya.

14 Kasım 2008 Cuma

Hafif, Latif


Ön yüzde hafif, latif İzmir sigarası; arka yüzde "1 tiryaki 1000 sigaraya bedel" sloganı. Hem sigaranın, hem tiryakinin reklamı bir bakıma. İçmiş kadar olduk.

13 Kasım 2008 Perşembe

Thank God for Outwork

Adını ilk Elektro ile duymuştum. İlk dinleyişte bu şarkı ölüyü oynatır diye düşündüm. Sonra ard arda Fiesta Elektronika ve Thank God For Music parladı. Fiesta Elektronika, her ne kadar bakkal demek için pusuda yatanların ağzını sulandırmış olsa da, Thank God For Music'le Elektro'yu hatırlatıp "ohh be" dedirtti benim gibi bakkal severlere.

Youtube bir yandan, p2p ler bir yandan bu adamın başka şarkısına, setine, performansına ulaşmaya çalıştım, başaramadım. Ele geçenler hep aynı şarkının varyasyonlarıydı. Canlı dinlemek lazımdı. İlk fırsatı 2007'de İzmir'e geldiğinde kaçırdım muhtelif sebeplerle.

Şimdi bir arkadaşın facebook statusunda 29 KASIM DJ OUTWORK @ CLUB VİCİ - BURSA ;)) yazıyor. Bir yol arkadaşı bulursam neden olmasın?

Youtube engelliler için, ktunnel linkleri:
Elektro, Thank God For Music, Fiesta Elektronika

29 Ekim 2008 Çarşamba

Self Control

9 piyon beyinsiz, 8 piyon gerizekalı, 7 piyon aptal, 6 piyon tecrübesiz, 5 piyon normal, 4 piyon başarılı, 3 piyon kurnaz, 2 piyon zeki, 1 piyon bilgin.

Sansür ve Digitürk


Şöyle bir durum düşünelim. Digitürk platformu üzerinden yayın yapan bir kanal yasalarca suç kabul edilen bir fiil içerisinde yer aldı ve yargı Digitürk üzerinden yayın yapan tüm kanalları kapattı. Ciyaklamalar diğer kanalların reklam zararları, kanal çalışanlarının mağduriyeti üzerine yoğunlaşacak, nihayetinde uygulamanın antidemokratikliği ve standart klişe gereği Çin hukukuyla bir kıyaslama üzerinden devam edecekti.

Blogger üzerinden yayın yapan bir kaç blogda, Lig Tv'de yayımlanan maçların izlendiği yahut izlemenin yolu gösterildiği savıyla tüm bloglara erişim engellendi. Uygulama örnekle benzeşmiyor mu? Blog üzerinden reklam alan blogcuların zararı, tek zevki yazmak, paylaşmak olan günahsız kullanıcıların kısıtlanan iletişim özgürlükleri... Geçelim.

Lig Tv üyeliğimin 4. sezonu. Her hafta kaçan pozisyon yerine trübündeki güzel polisi görmek için, çağdışı maç anlatımını dinlemek için, Ligimizde dikiş tutturamamış, ve ideali düşmek üzere bir takıma tekrar kapağı atmak olan çapsız ve ilkesiz yorumcularına katlanmak için bütçem oranında hatrı sayılır bir meblağ ödemekteyim. Ben bu blogger yasağının neresindeyim?

Kararı bir Diyarbakır mahkemesi almış. Yasamızca suça erişimin olanaklı olduğu yerden dava açılabilir. Düpedüz suistimal. Ayrıca bağımsız idari otorite de site kapatabiliyor ülkemizde, ki yargı kararı olmadan iletişim hakkına mani olmanın eşi bildiğim kadarıyla hiçbir batı demokrasisinde yok.

Bunun yanında ktunnel 'dan haberi olana, dns ne demektir bilene işlemiyor koyulan yasaklar, çocuklar bile biliyor artık. O zaman yasağın hedefi interneti yeni keşfetmeye başlayan, kendince hoş vakit geçirmeye niyetlenen başlangıç düzeyi kullanıcı mı? Eğer öyleyse uygulama gayet başarılı diyebiliriz. Çünkü artık bu insanlar bazı bilimsel içerikli sitelere dahi giremiyor. Video izleyemiyor, gezdiğini, dinlediğini, izlediğini en önemlisi düşündüğünü yazamıyor paylaşamıyor.

Birisi başbakana laptop fırlatsa işe yarar mı acaba?


14 Ekim 2008 Salı

Bakkal - I


4 Ekim 2008 Cumartesi

90'ların Şantörlerine İthafen

roland e35

roland e70

Koskoca internette işe yarayacak bir roland e-30 fotografı bulamamam, benim değil internetin ayıbıdır ;)

23 Eylül 2008 Salı

Hafif Sanat Müziği

80'ler sonu 90'lar başından bahsediyorum. Pop patlamamış henüz. Abone diyen Devekuşu Kabare'de dans ediyor, Hadi Yine İyisinle gerdan oynatan Yeni Türkü'de gırnata üflüyor hala.

Eğlence kültürünün önemli bir ayağı tavernalar. Tabii ki Hayko'nun, Fedon'un tavernaları da çalışıyor ama taşradaki insanın taverna diyince aklına gelenler Ümit Besen, Cengiz Kurtoğlu, Nejat Alp, Arif Susam, Atilla Kaya ve sair piyanist - şantör. Evliler de Sevebilir, Nikahsız Aşk, Nikah Memuru, Nikah Masası gibi evlilik temalı şarkılar pek revaçta. Bu durum Özal döneminde taşradan zenginleşip sonradan İstanbullu olan, nikahlı eşi evde bırakıp tavernada metresle kah hislenip danseden, kah göbek atan bir zümreyi canlandırır zihnimde. Neyse, bunu başka bir postta işlemeli...


Eğlencenin bir başka adresi de gazinolar. Yüksel Uzel, Faruk Tınaz, Nalan Altınörs, Metin Milli, Zekai Tunca, Emel Sayın ekranlarda da bolca boy gösteriyorlar. Fakat garip olan, ya da bugün bana garip gelen şey; o dönemler şöhretlerinin zirvesinde olan bu isimlerden birkaçı, annemin öğretmenlik yaptığı ilçe ilkokulunun çayına gelip şarkı söyleyebiliyordu. Yani dönemin starları pek de uzak değilmiş bize.

Neyse, işte benim çocukluğuma damgasını vuran şarkılar bu cenahtan geldi asıl. İlk aklıma gelenleri yazayım da; gerisini hatırlayanlar yorumla ilave etsin bir zahmet.
Aynı Çatı Altında Aşkımız Bir Yalanmış, Yıldızlara Baktırdım Fallarda Çıkmıyorsun (Rüyalarım Olmasa), Yağdır Mevlam Su, Benim Aşktan Yana Şansım Açıldı, Bir İlkbahar Sabahı, Seviyorum İşte Var Mı Diyeceğin (Metin Milli'yi anmayı borç bilirim)

Bunlar ve hemen aklıma gelmeyen bunlar gibi dönemin diğer şarkılarının ortak özelliği, kuvvetli müzisyenler tarafından bestelenmesi, edebi değer taşıyan sözlerle canlanması ve gerçekten emek verilerek hazırlanılmış olmasıydı. Dönemin popüler müziğinden bahsediyorum, tekrar belirteyim. Babam, 7 yaş büyük abim ve ben, aynı zevki alabiliyorduk dinlediğimizde. Günümüz popülaritesiyle kıyas götürmeyecek düzeyde nitelikli işler yapıldığını söyleyebiliriz kesinlikle.

Sonra, dönemin güzelleri merak saldı musikiye. Hani şimdi fantazi - pop kırması bir müzikle çıkıyor ya mankenler, fotomodeller, o hesap işte. Orkestranın arkasında duran ve üzerinde H A yazan taşları, Hülya Avşar ve Harika Avcı ortak kullanıyordu artık. Ardından Seren Serengiller, Pınar Eliçeler takip etti aynı yolu ve nihayetinde bu tarz da tarih oldu. Bahsettiğim tarzda Muazzez Abacı'nın Vurgun'unu hatırlarım kaydadeğer son çalışma olarak.

Devir değişti, dünya popla evrildi ve biz bir daha hiç bir ilkbahar sabahı güneşle uyanamadık.

22 Eylül 2008 Pazartesi

Yok Böyle Bir Şey



Bazen minik, bazen müzisyen arkadaşım diye sesleniyorlar sahnede ona. Adının Özer Atik olduğunu piyanonun başından kalkıp da gitarını kucakladıktan sonra ekranın alt tarafında beliren yazıdan öğrendik. Yok Böyle Bir Şey yazıyordu ki benim aklımdan da aynı şey geçiyordu hem şarkı, hem yorum için. Hakikaten yoktu böyle bir şey. Yıllar sonra bir gitar ve bir vokalle seslendirmiş bir şarkıdan ilk defa bu denli haz duyuyordum.

Albümünün çıktığını öğrendikten sonra vakit geçirmeksizin alıp dinledim. Yok böyle bir şey orkestrasyonla birlikte daha vurucu olmuş. Sanki yıllar önce eurovision'a katılan bir eserlerdi de, Turhan Yükseler'in şefliğindeki düzenlemesini dinliyordum. Ancak o zamanlar orkestranın gücüne ayak uyduramazdı bizim vokaller. Heybetli düzenlemenin ardından belli belirsiz, cılız bir ses duyardık. Bu sefer öyle değildi. Güçlü orkestrasyon ve güçlü vokal bambaşkaymış. Hele o "nasıl olsun" diye başlayan bölüm yok mu... Nasıl mest etti beni, anlatmam güç.


Ankara'nın hava ve suyu incelenmeli ve müzisyen yetişmesindeki katkıları bilimsel olarak açıklanmalı. Özer Atik de Ankara menşeli müzisyenlerden. Elbette ki konservatuvarlı. Hadi Çaman'a, BKM'ye pek çok oyun müziği hazırlamış. Geç kaldığım günler için hayıflansam da, iyi ki dinledim ben bu sıcak görünüşlü abiyi.

19 Eylül 2008 Cuma

Bedük

Bu adamı sevdim ben.

Klibi ilk izleyişimde pekçok insan gibi yerli yapım olduğuna inanamadım. Beyaz takım elbiseli, façası kayık bir abi ve fight club konsepti. Sıradışı ve eğlenceliydi. Nitekim "Benim MTV'm" de seçtiklerinden belliydi eğlenceli klipleri sevdiği. OK Go - Here It Goes Again ve The Chemical Brothers - Do It Again benim hatırlayabildiklerim.

İşinde gücünde, müzikle yatıp kalkan, kafası çalışan adam portresi verdi. Serhat namıyla, romantik şarkılar söylediği dönemler ima edildi, ama mevzu etmedi hiç. Dinlemedim ama dinleyenler o dönemde de şarkıların güzel olduğunu söylüyor. Tarz değişir. Önemli olan tarzın içinde "iyi" örnek sunabilmek zaten.

Sansasyonsuz, magazinsiz, polemiksiz uzun yıllar dinleriz umarım.


18 Eylül 2008 Perşembe

Kulağa Hoş Gelen...

Kulağa hoş gelen her tür müziği dinlerim ben. Bir zamanın enfes geyik malzemelerinden biriydi bu cümle. Dinliyor, öyleyse müzik zevki gelişmemiş, rafine bir beğeni oluşturamamış!


Bilakis, hem Livaneli'yi, hem Dr. Skull'ı; hem Gencebay'ı, hem Modern Talking'i; hem MFÖ'yü, hem Neşeti Ertaş'ı; hem Bob Marley'i, hem Faithless' ı hayatının belirli dönemlerinde dinlemiş ve bunlarla keyiflenmiş insanın cümlesidir bu. Ömrünün belli dönemlerinde bunlar hoş gelmiştir kulağına.

Grup Yorum'da lise zamanını, particiliği dernekçiliği anımsar. Go Go Go, Aley Aley Aley çalar, Fransa '98'i hatırlar. Zidane' a, Suker' e, Taffarel' e selam yollar. Burak Kut'la ortaokula gider, Gülay'la üniversiteye. Cartel'le Akçay'dadır. Pakito'yla Marmaris'te.

Kulağa hoş gelen her tür müziği dinleyen insanın sermayesi anılardır, serveti nostalji.

İlk Yazı

Ne zormuş meğer ilk yazıyı yazmak... Başlamak bitirmenin yarısı diyenler haklı zahir.
Bir yandan da diyorum, ilk postu yazamıyorsun daha, nasıl gelecek bu blogun devamı diye.

Diye, diye, diye... Böylece başlamış olalım yazmaya. Ahanda bu da ilk postumuz olsun.
Hoşgeldik!