20 Mart 2010 Cumartesi

Oltalar Elimizde


Bilen bilir, balık tutmayı seviyorum. Gidiş dönüş yollarında türlü badireler atlatsam da, dizime kadar çamura batsam da, şakır şakır yağan yağmur dört saat tepemden geçse de, her hafta cumadan başlıyorum "pazara hava güzel olsa bari" diye dualar etmeye.

En sık sorulan soru; çıkan balık yeniyor mu? "Yemişim balığını" diyip kısa kesmek istesem de, el mecbur uzun uzun anlatıyorum: "Maksat balık yemek olsa, pazarda markette kasa kasa var. Bizim gayemiz, haftanın bir günü de olsa dört duvar içine kısmayalım. Gözümüz yeşil görsün, kulağımız su sesi duysun, ciğerimize oksijen, zihnimize muhabbet girsin" diye. Tuttuğumuz balıkları geri salıp geliyoruz zaten :)

Suda yüzen olta mantarının, yeryüzündeki en etkili narkotik olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu o mantara bakarken hiçbir şey düşünemiyorum da, durumu sonradan bu şekilde yorumuyorum. Ha tıkladı, ha yemi aldı, ha dibe batırdı derken hiçbir şey düşünemez oluyorum. Zaten istediğim de bu ya. Kafa geçici de olsa, 90'lık RAKS boş kaset gibi oluyor.

Meteorolojiye göre, yarın sürprize mahal yok. Hayat başka bir sürpriz yapmazsa, gayrıresmi olarak kapamadığımız av sezonunu yarın resmen açıyoruz. Bugünden alışverişimi yaptım. Yeni olta, yeni misina, mantarlar, iğneler hepsi tekmil hale geldi. Balık avında yeni uğurdur derler. Öyle umayım ben de.

Ne denir? Vira Bismillah :)

4 Mart 2010 Perşembe

Geri Yükleme Noktası

Yeni sayfa, yeni sayfa derken...
Kaldığım yerde araya ayraç koymayı unutuyorum ben.

Nerede kaldığını unutup her seferinde başa dön, her seferinde bir daha oku. Okuduğum kısımdan aklımda hiçbirşey kalmamış olacak ki, her seferinde biraz daha geriden alıyorum hatırlayabilmek için.

Yeminle iş değil!