25 Ekim 2009 Pazar

Rastgele!

Burnuyla tıkladığında ağırdan sallansa mantar, alıp götürdüğünde dibe batsa.. "Maaşallah!" desek her iğnenin ucunda gelene.. Vira Bismillah!

22 Ekim 2009 Perşembe

Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

Ah benim gün boyunca yutup yutup içime attığım irili ufaklı çığlıklarım.. Bir benim duyduğum, bir benim anladığım.. Kulak değil de mide tırmalayanlardan.
Nasıl bir dönemden geçtiğimi tanımlayamıyorum. Garip sıkıntıların ve mutlulukların birbiri ardına ya da birbiri içinde olduğu bir dönem. Karmaşık.. Gülerken ağlayacakmışım gibi ya da ne biliyim aniden kalbim duracak sonra tekrardan atacak gibi de olabilir. Bol gel gitli, git gelli..
.. Şu çığlıklar.. Kah sevinçten kah üzüntüden farketmez boyuna çığlık işte. Kimini gerçekten atabilsem sanki ağzım yırtılacak. Belki o ağız dolusu çığlıklarımdan birini vaktinde atabilsem herşey değişecek, kendime geleceğim, bu karmaşık dönem bitecek, iyi gelecek..
İş - aşk sakıncalı konular listemdeyken ben de ne konuşacağımı ne yapacağımı şaşırıyorum. Susmak çözüm mü? Eee o zaman da içimi parçalayan çığlıklarımı duyuyorum.
Neyse... Sebebini bilmem ama şu an çığlık çığlığa gülümsüyorum :)

18 Ekim 2009 Pazar

Mecburiyet

Hukuken olmasa da nazarımda aşk bir mücbir sebep. Ne zaman yaşanacağı belli olmayan bir felaket. Önlemini almak imkansız. İnsanı bir takım mecburiyetler içine sokan, sonuçlarına mecburen katlanılması gereken bir durum.

Öyle olmasa ben bu saçmalıkları niye yaşayayım? Ne diye mecbur kalayım? Hem de hiç mecbur değilken, mecbur tutulmamışken mecburiyetler içinde boğulayım.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Eğreti

Derler ki; zıt insanların birlikteliği pek bir sağlam olur. Birisinin duygusallığı diğerinin mantığını, birisinin fevriliği diğerinin vakarını, birisinin enerjisi ve yaşam gücü diğerinin dinginliğini dengeler. Kısaca zıt kutuplar birbirini çeker.

Siyahla beyazın o mükemmel dengesi denen safsata, hiçbir zaman ying - yang simgesindeki gibi anlamlı durmuyor. Siyah beyaza karışıyor, ne siyah kalıyor sonra ne beyaz. Her yer grinin en sefil tonu!

Ne zıt kutuplar birbirini çekiyor, ne de zıtlıklar zıtlıkları dengeliyor. Belli bir dönem insan, hayatına bodoslama dalan bir şeyi ancak böyle bir yalanla benimseyebiliyor, kabullenebiliyor. Çoğu zaman yaptığı gibi mantıksızlığa klişelerle mantık kazandırma çabasına girişiyor. Hepsi bu.

Olmuyor ama, ne yapsam emanet duruyor.

kukla insan

Hayatta bazen kukla oynatırsın bazen de kukla olursun. Çok kukla oynatırsan sıkılırsın, kukla olursan da. Aslında her ikisinde de belli bir süre eğlendiğini sanarsın ama dengesi yoktur bu hallerin. Kuklanın işi tabiki daha zordur, eğlencesi iplerine ve eklemlerine bağladır, oynatıcısının eğlenmesinden payını alır, sıkılınıp, kenara atılıp, ipi dolaşana kadardır. Düğümünü çözüp kukla oynatıcısı olup bir kuklanın iplerini parmakların arasına almak istersin kukla günlerini unutmak için. Ha bir de ipleri kesmek var o zaman direk sen sen olmaktan çıkıyorsun zaten.
İşte ben ben olmaktan çıkmaya ramak kalmış haldeyim. Ne düğümümü çözmeye isteğim, ne kukla oynatıcımı çekecek vaktim ne de kukla oynatacak mecalim var. Elimde bir kör bıçak kes kesebilirsen.
İsyankar kızgın hallerimi çok özledim. O zaman isyanım geldi mi, bir şeye kızdım mı çekip gidebilirdim. Ama şimdi kızamıyorum, isyan edemiyorum. Sevgi de dolmuyorum. Öylece duruyorum. İnsanın kendi hayatına müdahale edememesi ne b.ktan birşey.
İyice cılkımız çıktı iyiceeeeee........

13 Ekim 2009 Salı

Paradigmanın İflası

Şimdi Yürütülüyor: Göksel - Karar Verdim

Düşündüm, taşındım! Bundan böyle puşt olmaya karar verdim. İlk işim, resimdeki gibi bir şekle kavuşturmak kendimi. Sonra radarları açıp ava çıkıyorum nasipse.

Artık ilişkilerim spor, birincil önceliğim skordur. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
-Yersen!-

(Tip: Umut Sarıkaya)

10 Ekim 2009 Cumartesi

Onlar...

Onlar, sevgiden aşktan haberi olmayanlar,
Onlar sevgiyi çiğneyip geçenler, saygı duymayanlar...

Onlar bizliği terkedip ayıranlar,
Onlar değer yargılarına yapışanlar...

---

Küçükken çok kötü bir hastalık geçirmişim. Doktorlar, ilaçlar, o zamanın teknolojisiyle her halt yapılmış. I ıh . Bana mısın demiyorum. Hap kadar bebek, annem çaresiz. İzmirde biri tesadüfen demiş ki, meryem suyuyla yıka çocuğu. Meryem Ana kilisesine gidilmiş acele. Meryem Ana suyuyla yıkamış annem beni. Geçmiş o ateş nöbet, geçmiş deri döküntüleri. Sapasağlam olmuşum...
Yıllar sonra çok kez gittim oraya. Bir kaç yaşanmış hadisem daha vardır orada. Önemlidir benim için. Hayatımla ilgili elimi attığım bir konu normal olsun, normal - herkesinki gibi- gelişsin diye uğraşıyorum, uğraştım. Geldiğim geçmiş normal değil ki gelecekten bekleyeyim. Akışına bıraktım artık. Akıntıda yüzüyorum...

---
Onlar, aşkı bilmeyenler...

Onlar benim içimdeki sokak kızından bir meryem yarattılar, bilmeden.
Onlar beni Tanrıya aşkla adım adım yaklaştırdılar, istemeden.
Onlar sadece rolünü oynadı,
Ben ise izledim...

9 Ekim 2009 Cuma

100. post

En büyük utanç insanın kendinden utanması. Ben kendimden utanıyorum! Nasıl bir yalanın içindeyim ve nasıl bir yalana sarılmışım, hem de kendi yalanım. Yalan diyerek inanmadığım herşey gerçek çıkmış olsa da hala nasıl bir mantıktan kopmadır ki yalana daha sıkı sarılmış durumdayım. Böyle ya da bu kadar değildim, bana ne oldu bilmiyorum.
Çok değil 1.5 yıl önce içinde bulunduğum durumun %50'sine dahi düşmemiş arkadaşımla diyaloglarımı hatırlıyorum. Ahkam kesen, akıl veren, azar çeken ben bugün yok! Yerine benim bile tanıyamadığım biri, sevmediğim biri, olmasını istemediğim biri, gücünü kaybetmiş utancını nasıl gizleyeceğini şaşıran biri.
Keşke birine anlatabilsem! Mutlu olmadığımı söyleyebilsem..
Susmak zorundayım.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Can Damarım Büyük Menderes

Dinar'da bastık pedallara. Doğanbey'de bisikletten ininceye kadar, binlerce yıllık öyküsünü kulaklarımıza fısıldadı durdu Menderes. Her kıvrımında ayrı bir bilmece... Dost olmayı bilenlere açtığı sırlarını dinledik yolumuzun O'nunla her kesiştiği yerde.

Altı yüz küsur kilometre pedalladı iki güzel insan. Kendi tabirleriyle birer üniversite daha bitirmiş gibi oldular. Hele yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, gördüklerinizi anlatın:

Post It Niyetine Blog Yazmak

Kişisel Terapi Programı: Level 1
Psikolog, psikiyatrist, eczacı tayfasını ekmeğinden edecek mucize reçete: Tez zaman içinde bunları yapmak lazım. Ama aynı gün içinde!

- Akşamdan kalmış olmadan, alarmsız, gürültüsüz, kendiliğinden şafakta uyanmak. İki lokma birşey yiyip akşamdan nemli toprakta bekletilmiş solucanlarla olta atmaya gitmek. Ama boş, ama dolu iğneyle sabah serinliğinde nefes almak.

- Dinlenirken, sağlam bir Kemal Sunal filmi izlemek. Dev kadrolu Mavi Boncuk, Köyden İndim Şehire vs. favori; Natuk Baytan ekolü plase.

- Çınar'a falan parkedip ara sokaklarda gezerek Çamlık'a çıkmak. Çamlık'ta tabana kuvvet çıkabildiğim yere kadar çıkmak. Aynı yürüyüşle hem doğaya, hem insana doymak. Yorgunluğa pek de yüz vermemek, gerekirse dönüşü toplu taşımayla yapmak.

- Eli çalgı tutup da, imiğinden alkol akan yerenlerle bir araya gelmek. Deli deli çalmak, deli deli söylemek. Keyifli şarkılarla efkara gider yapmak. Sonraki muhabbetlere malzeme olsun diye fütursuzca saçmalamak.

- Olduğu yere kıvrılıp ertesi sabaha pırıl pırıl uyanmak.