22 Nisan 2010 Perşembe

Sıkılan Kul, Yetişen Hızır

Şimdi Yürütülüyor: Joan Osborne - One of Us

Nihayet bir şeyler değişiyor. Öyle ufak tefek de değil değişiklikler. Mesleğim değişiyor, adresim değişiyor. Çok değil 60 kilometre öteye gidiyorum ama evim, düzenim, çevrem, dünyam değişiyor. Tabii son anda bir aksilik çıkmazsa.

Klişedir ama, sınavına son anda "dostlar alışverişte görsün" diyerek başvurmuştum. Görüşme aşamasının anlamı umuttan çok, özlediğim bir haftalık İstanbul tatiliydi. Öyle böyle derken alınan iş teklifi ve iki günde apar topar hazırlanıp teslim edilen evraklar... Şaka gibi hala.

Şimdi iyi kötü bir ev devşirilecek. Yeni işe, yeni düzene alışılacak. Kurallar bellenecek, kavranacak. Bir dünya yeni insan tanımaya çalışılacak; ev sahibi, yakın esnaf, konu komşu, mesai arkadaşları başta olmak üzere.

Üzerine kafa yoracağım çokça ciddi mesele olacak. Eften püften sıkılmaya, dertlenmeye vaktim olmayacak.

Uzun süredir istediyordum ya... İstediğim tam da böyle birşeydi.

16 Nisan 2010 Cuma

Özetin Özeti

"Hani yolu serbest bıraktık ya" dedi. Ne düşündü, bilemedim. Vurgusu, hayatın başka yere savura savura, paslaşarak dövmesineydi diye tahmin ettim.

İlave etti: "Sen denizden uzakken kıyıya ulaşmak için balığı elçi yapmışsın, ben deniz kenarından bozkıra varmak için çalıyı, dikeni" diye.

"Çalı da, diken de balığın çıktığı suyun kenarında" diyebildim, gayet cılız.

Sonra?

Yine bilemedim.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Bağyan Bakar Mısınız?

Şimdi Yürütülüyor: Fatih-Sinan Erkoç - Çoşacağım

Baştan kestirip atmazsın umarım. Oturalım, konuşalım, zaman paylaşalım. Sonra hiç acele etmeden uzun uzun düşünüp taşınalım. Olmadı, uyuşamadık dersin, anlaşamadık dersin. Afedersin demene bile gerek yok, başaramadık diye sana kızacak değilim. İstediğin zaman gidersin.

Vazgeçtim, gelişigüzel gelme bu sefer.
İzin ver,

İçim seni taammüden sevsin.

6 Nisan 2010 Salı

Maya Çalmada Yeni Usul Denemeleri

Madem burada pek de kalabalık değiliz, itirafta sakınca yok o halde. Kuruntularımla, sıkıntılarımla, arızalarımla pekala idare edip gidiyorum, şimdilik sıkıntı yok. Ancak daha "atak" bir adam olmak isterdim, orası kesin.

Daha öyle başa öyle tarakçı, daha ya herro ya merrocu bir adam olmak isterdim. Bunu yerli yersiz yapıyorum, kabul. O yüzden bir faydasını göremedim zaten. Ama zurnanın zırt dediği yerde, en bir lazımken bu tavır bana, Hababam Sınıfı'ndaki Çalışkan Ahmet'e dönüşüyorum. Gitti He-Man'ın atılganı, geldi titrek!

Düşünmeden yapılan, fevri, anlık çıkışlar olduklarındandı belki başarısızlıkları. Bu sefer o değil ama benim dediğim. Basbaya adamakıllı düşüne taşına karar verip uygulamaktan bahsediyorum. "Böyle de denedim, böyle de olmadı" deme hakkım mahfuz.

Evet... Bir de böyle deneyeyim.

2 Nisan 2010 Cuma

Kaç Wory Kaç!

Tebdil mekanın verdiği ferahlığın ömrü üç günmüş, onu anladım. Dönüp gelince her şeyin aynı, hatta eskisinden daha durağan olduğunu gören insanın "Haniyaa daa benim üç beş bidon benzinim" diyerek cinnete gelmemesi zor. İş diğer eldeki tokainin manyetosuna basmaya kalıyor.

Durağanlık tek başına büyük problem değil ama belirsizlikle birleşince bölüm sonu canavarından hallice oluyor. Gün içinde, saatler boyunca süren "belirsizlik - durağanlık" unvan maçının galibine göre o günkü haleti ruhiye şekilleniyor. Sakarlıklar, saçmalamalar, türlü mallıklarla da nüanslar belirginleşiyor.

Akvaryumunda eyleşen balık, ummanı hiç görmezse, dört duvar halinden daha az sıkıntı duyar herhalde. Birkaç saatliğine gözlerini açar da, tekrar karanlığa hapsedersen körü, o yılların razı gelmiş tevekkülünden eser kalmaz. Benimkisi de o hesap.

Arada bir kıyıya bir şişe vuruyor kıyıya ama içindeki not hep doktor yazısı. Okuyamıyorum şimdilik.