İnsan, yetiştiği, büyüdüğü, yaşadığı coğrafyaya benziyor. Ya da benzemiyor da, ben kendimden hareketle genel üzerinde konuşuyorum, bilemem. Bilhassa kafa kağıdı eskidikçe, ben daha çok uyuyorum buraların deresine, tepesine, izohipsine, bitki örtüsüne...
Eskiden bir engel duruyorsa önümde, yüksek debili nehirler gibi kırıp yıkıp geçmek isterken, şimdi engelin etrafından dolaşıp zig zaglar çizip Menderes gibi kıvrılmak, daha az yorucu geliyor.
Bir taraf Babadağ, bir taraf Sazak'ken, ikisi arasındaki incecik bir kayanın üzerinde oturduğumu, kayanın altının fokur fokur termal kaynaklar olduğunu daha bir ciddi düşünüyorum. Aman bir sarsıntı, zelzele olmasın da, haşlanmayayım diye tetenek tetenek tünüyorum.
Kar bile Babadağ'a yağıyor da, soğuğunun tasası dümdüz ovada bana düşüyor. Yel karlı muhitten estikçe elin memleketinin soğuğu kemiğime kemiğime giriyor.
Bir şeyi yeşertip büyüteyim desem, ulaşabileceğim maksimum nokta maki! Asırlık çınarlara öyküne öyküne, taş çatlasa adam boyu oluyor benim zeytinler. Ömrü de çapı nispetinde haliyle.
Ben burada kaldıkça buraya benziyorum. Bu benzerlik beni günden güne rahatsız ediyor mu, evet! Bir punduna getirip kaçsam hani, gittiğim memlekete benzer miyim, bilemem! Nereye gitsem de, nerelere benzesem, hiç bilemem!
2 yorum:
riskli iş ben sana diim. daha iyi ya da daha kotu olma durumlarının her ikisi de eşit düşünülmeli veya benim gibi hiç düşünme kalk gel. buralara benzeyen gerci daha garip oluyor ama neyse iyidir.
yok canım yoook.. oraara benzemenin beni mutlu edeceğini sanmıyorum.
daha dingin, daha sakin..
Yorum Gönder